Ayçiçeği Mildiyösü Hastalığı


Latincesi

Plasmopara helianthi Novot.)

Hastalık Tanımı

Etmenin sporangioforları yaprakta ve kökte bulunma durumlarına göre farklı morfolojik özellik gösterir. Sporangioforların uç kısımlarında sporangiumlar bulunur. Fungusun bitki dokuları içinde oluşturduğu oosporların büyüklükleri 24 - 37 mikron kadardır. Etmen tohumda misel ve oospor formunda, tarlada ise bitki artıklarında oluşturduğu oosporlarla kışlar. Osporlar ilkbaharda uygun koşullarda zoosporangium vererek çimlenirler. Zoosporangium oluştuktan birkaç saat sonra çok değişik sayıda zoosporu serbest bırakır. Zoosporlar çok düzensiz sferik görünümdedir. İki küçük kamçıya sahiptir. Kamçılardan biri diğerinden daha büyüktür. Kamçıların uçları hafifçe hareket eder, biri tüylerle kaplıdır. Toprak suyunda yüzen zoosporlar birkaç saat sonra kamçılarını atarak çimlenirler. Oluşan çim borucuğu o sırada yeni çimlenmiş olan fidecikleri köklerden veya hipokotilden direkt olarak penetre ederler (Primer bulaşma). Fungus miselleri, bitki içerisinde intersellüler olarak emeçleriyle beslenip yukarıya doğru gelişirler. Belirli bir zaman sonra ve uygun koşullarda bitkinin yapraklan altında zoosporangiumlar oluşur. Bu zoosporangiumlar yağmur ve rüzgarın etkisiyle dağılırlar ve çevredeki genç bitkilere ulaşırlar. Zoosporangiumlardan çıkan zoosporlar 8 yapraklı devreye dek bitkileri enfekte eder (Sekonder bulaşma). Etmen bulaşık bitki dokusunda, enfeksiyondan birkaç gün sonra kışlık spor formu olan oosporlanm oluşturur. Oosporlar bitki artıklarında çok uzun süre (7 yıl) kalabilirler. Dokuda oospor oluşumu ile fungus yaşamını garantilemiş olur. Hastalığın bir sonraki yıla geçişinde en önemli faktör, kışlık sporlarla bulaşmış tohum ve topraklardır. Hastalığın bir bölgeden diğerine geçişinde ise, bulaşık tohum ve tohuma karışmış bitki artıkları rol oynar.

Yaşayış

Hastalık belirtileri, etmenin bitkiyi yakaladığı döneme göre değişmektedir. Etmen tohumla taşındığından, ayrıca bitki artıkları üzerinde kışlayabildiğinden henüz toprak yüzüne çıkmış fidelerde çökerten belirtileri görülür. Bitkiler toprak yüzeyine devrilirler. Bu dönemi atlatan bitkilerde kök ve kök boğazı enfeksiyonları, sistemik enfeksiyonlar ve lokal yaprak lezyonları görülür. Bunlardan en yaygın görülen belirti tipi sistemik enfeksiyonlardır. Fide döneminde enfekte olan bitki büyürken patojen de dokular içinde gelişir. Bu tip bitkiler bodur kalırlar, yaprakların birbirine yaklaşması sonucu rozetleşirler. Yaprakların damarları boyunca açık sarı bir renk değişimi (kloroz) dikkati çeker. Nemli havalarda lekelerin altında etmenin beyaz renkli fungal örtüsü görülür. Hasta, bodur bitkiler tarlada kolayca fark edilebilir. Etmen bitki içinde tablaya kadar çıkabilir. Enine kesit yapıldığında dokudaki fungal gelişme kahverengi çizgi şeklinde izlenebilir. Hasta bitkilerde tablaların içi tam dolmaz. Tabla saplan kıvrılmaz, tablalar dik dururlar. Tohumların çimlenme güçleri çok düşüktür. Ayrıca bunlar daha küçük, hafit, kabuk yüzdesi daha yüksek, yağ içerikleri daha düşüktür. Bitki daha az şiddetli enfeksiyonlarda normal gelişim gösterebilir. Yapraklarda sadece klorotik lekeler görülür Bazen dış belirtiler görülmez. Bitki boyu normal, tabla eğiktir. Buna karşın bu bitkilerin kök ve kök boğazında etmenin varlığı beyaz fungal örtü sayesinde anlaşılır. Buradan anlaşıldığı gibi enfeksiyonun başlama zamanına göre patojen ile konukçusu arasında bir denge kurulmaktadır. Bitkinin 2-6 yapraklı dönemi sistemik enfeksiyonlara duyarlıdır. Bu dönemi atlatan bitkilerde daha çok lokal yaprak lezyonları görülür. Toprakta yeterli serbest su varlığı epidemiler için çok önemlidir. Tohum ekiminden 15 gün sonrasına kadar yağışlı giden havalarda sistemik enfeksiyon şansı büyüktür. Enfeksiyon için optimal sıcaklık 15-20 °C; minimum 12 °C; maksimum 28 °C dir. Yaprak altında fungal örtünün belirmesi için yüksek neme gereksinim vardır. Etmen yukarıda sözü edilen belirtilere yol açarak verimi doğrudan etkileyebilmektedir. Özellikle sistemik belirtilere yol açan şiddetli enfeksiyonlarda bitki tohum bağlama gücünü yitirir. Böylesi bitkilerde ürün kaybı % 100'e yakındır. Lokal yaprak lezyonları görülen bitkilerde ise verim olumsuz yönde etkilenmez. Bu tür bitkilerin önemi tungusa oospor sağlamaları ve toprağı bulaştırmalarıdır. Ülkemizin ayçiçeği tarımı yapılan hemen her yerinde hastalığa az veya çok rastlamak olasıdır.

Kültürel Önlemler

Biçimi yapılan yoncaların tarladan hemen kaldırılarak bir başka yerde kurutulmaya bırakılmasının faydası büyüktür. Böylece kuruyan yoncaları terk eden larvalar beslenecek konukçu bulamazlar. Sağlıklı bitkilerden elde edilmiş tohumluk kullanılmalıdır. Böylece, bir yandan sağlıklı bitkiler elde edilmiş, öte yandan da toprak bulaştırılmamış olur. Sık ekimden kaçınılmalıdır. Dekara ortalama 800 - 900 g tohum yeterli olmaktadır. Bunun üzerine çıkılmamalıdır. Ekim nöbeti uygulanmalıdır. Ağır bulaşık alanlarda buğday ve pancar gibi bitkilerle 7 yıllık bir ekim nöbetine girilmelidir. Bu arada düzenli bir yabancı ot savaşımı yapılmalıdır. Böylece kendiliğinden yetişen ayçiçekleri yok edilmiş ve dolayısıyla fungusun canlılığını sürdürecek olan bitkisel ortam ortadan kaldırılmış olur. Dayanıklı çeşit ekilmelidir. Yeni geliştirilen ayçiçeği hibritlerine dominant dayanıklılık geni aktarılabilmiştir. Mekaniksel Mücadele Tarlada görülecek hastalıklı bitkiler sökülüp yok edilmelidir. Bu işlem, bitkiler henüz küçükken yapılırsa, bu bitkilerden sağlam bitkilere olacak bulaşmalar önlenmiş olur. İki yapraklı devrede, tarlada hastalık oranı % 50'nin üzerine çıktığı saptandığında, böyle tarlaların sahipleri uyarılarak tarlalar sürdürülmelidir. Bitki artıkları hasattan sonra sökülüp yakılmalıdır.

Kimyasal Mücadele

Toz formülasyonlu ilaçta, 100 kg tohum l l su ile iyice nemlendirilir. Daha sonra ilaç ilave edilerek karıştırılır. Sıvı formülasyonlu ilaçlarda ise doğrudan doğruya ilaç tohumla karıştırılır. İlacın tohuma homojen bir şekilde karışması sağlanır.

İlaçlama Zamanı

İlaçlama ekimden önce, tohum ilaçlaması şeklinde yapılır.




Yorum Yaz

Yorumlar (1)

hastalık cok

hakan saygılı , 11.06.2012


tarimziraaat.com © 2008